Dil hangi özelliği sebebiyle Muharrem Ergin tarafından at'a benzetilmiştir ?

Ask

New member
Dil ve At: Dizginleri Kim Tutuyor?

Forumun klasik “Sabah kahvemi içerken bir an aklıma geldi” köşesindeyiz. Düşünün, kahvenizi yudumluyorsunuz, televizyonda tarih programı açık, birden Muharrem Ergin’in şu benzetmesi duyuluyor: “Dil, at gibidir.”

Ve kafanızda deli sorular: “E peki ben bu ata binebiliyor muyum?” “Yoksa dil mi beni sürüklüyor sabah sabah?”

Hazırsanız, hem bu benzetmeyi hem de atını nereye süreceğini bilemeyen insanların komik ama düşündürücü macerasına dalalım.

---

1. At mı, Dil mi? Yoksa Biz mi Dizginleniyoruz?

Muharrem Ergin’in “Dil at gibidir” benzetmesi, sadece güzel bir mecaz değil; aslında derin bir tespit. Çünkü dil, tıpkı bir at gibi, doğru yönlendirilirse bizi uygarlığın doruğuna taşır; kontrolsüz bırakılırsa bataklığa da sürükleyebilir.

Ergin’e göre dilin bu özelliği, “kendi kendini yenileyebilme, insanı taşıyabilme ve güçlü bir dinamizme sahip olma” yönündedir.

Bir at, sahibinin enerjisini, korkusunu, niyetini hisseder. Dil de öyle. Ne düşünüyorsak, onu taşır. Düşüncelerimizi sağlama bağlarsak bizi toplum olarak ileri taşır; ama ağzımızdan çıkanı kulağımız duymuyorsa, at şahlanır, biz de tozu dumana katarız.

Peki, dilin dizginleri kimde? Herkesin elinde bir parça var gibi. Sosyal medya “at meydanı” olmuş, herkes kendi cümlesiyle bir yere koşturuyor. Ama yön var mı? Tartışılır…

---

2. Erkekler Atı Dizginler, Kadınlar Onunla Konuşur

Şimdi gelelim işin mizahi ama sosyolojik tarafına.

Atla ilişki kurma biçimi bile cinsiyetler arasında farklı olabiliyor.

Forumda “Ahmet_Analitik” adlı kullanıcı şöyle yazmıştı:

> “Abi, dili tıpkı at gibi yönetmek lazım. Net olacaksın, kısa komutlar vereceksin. Fazla duygusallık, fazla jest-mimik kafa karıştırır.”

Tam altına “Deniz_Empati” şu cevabı bırakmıştı:

> “Ama Ahmet, atı sadece yönetemezsin; onu anlaman da lazım. Yoksa seni üstünden atar gider.”

Ve işte, dil tam da bu dengeyi ister: kontrol ve empati.

Erkekler genelde “dizginleri tutmak” isterken, kadınlar “atı anlamayı” tercih eder. Ama bu, klişe değil; bir çeşit denge önerisidir.

Dil, bir strateji kadar bir sezgidir de.

Tıpkı biri plan yaparken diğerinin hissiyatı yakalaması gibi.

Biri kelimeleri mühendis gibi yerleştirir, diğeri onların kalbe değdiğinden emin olur.

İyi bir dil kullanıcısıysa —tıpkı iyi bir binici gibi— ikisini birleştirir.

---

3. Atı Düşünceler Sürer, Dili de Kültür

Muharrem Ergin’in benzetmesinin asıl gücü burada saklı: Dil, sadece bir iletişim aracı değil, bir kültür taşıyıcısıdır.

Bir milletin dili, onun hafızası, karakteri, hatta refleksidir.

At nasıl sahibinin ruh hâlini anlıyorsa, dil de toplumun ruh hâlini yansıtır.

Kültür yozlaşırsa dil de yoldan çıkar; kültür gelişirse dil şahlanır.

Bu yüzden Ergin, dilin “yaşayan bir varlık” olduğunu vurgular.

Yani dil, sadece bizim kullandığımız bir araç değil, bizle birlikte yaşar, nefes alır, büyür.

Düşünün, bir zamanlar “tweet atmak” kuş sesiyle ilgiliydi, şimdi siyaset konuşuyoruz orada. At değişti, ama biniciler hâlâ aynı karmaşada.

---

4. Forumdaki Farklı Biniciler: Dili Kim Nasıl Kullanıyor?

Bu forumda herkesin dili kullanma biçimi farklı.

“Yusuf_Felsefeci” dili “derin anlam katmanları”yla doldurur, herkes beş kere okur hâlâ emin olamaz.

“Selin_Teknolojik” kısa ve net yazar: “Dil update aldı, v1.5’e geçtik.”

“Emre_Mizahşör” ise dili bambaşka bir at yapar: Her cümle bir espriyle kişner.

İşte bu çeşitlilik, dilin at gibi bir doğaya sahip olduğunu kanıtlar.

Her binici farklı sürer, ama hepsi aynı hayvanın sırtındadır.

Ve belki de dilin en güzel yanı da budur: Herkesin elinde aynı malzeme vardır, ama sonuç asla aynı çıkmaz.

---

5. Atın Koşusu: Dilin Evrimi ve Sosyal Medya

Ergin’in döneminde “at” hızın simgesiydi.

Bugün dil, internetteki “hiperhızlı atlara” dönüşmüş durumda.

Mizah, argolar, kısaltmalar, emojiler…

Bir zamanlar “nasılsın?” cümlesi iki kelimeydi; şimdi “nbr :))” şeklinde dört karaktere sığdı.

Bu değişim, dilin dinamik doğasını gösterir.

Ama bir yandan da şu soruyu sormalı:

Atın hızı mı bizi etkiliyor, yoksa biz mi atın yönünü kaybettik?

Belki de modern dünyada dil, artık bizim değil algoritmaların yönettiği bir ata dönüştü.

Ne yazarsak yazalım, cümlelerimiz “keşfet” algoritmasının dizginlerinde.

Ama belki de bu yeni çağın binicilik becerisi, hem hızlı koşmak hem de anlamdan düşmemek.

---

6. At Gibi Dil: Gücü, Tehlikesi ve Zarafeti

Dil, tıpkı bir at gibi asil ama kaprisli bir varlıktır.

Yanlış anlaşıldığında tehlikelidir, ama doğru yönlendirildiğinde zarafet timsalidir.

Bir tek kelimeyle kalp kırabilirsiniz, bir tek cümleyle dünyayı değiştirebilirsiniz.

Bu yüzden Muharrem Ergin’in benzetmesi sadece bir edebî ifade değil, bir uyarıdır:

Dili eğitin, yoksa o sizi sürükler.

Forumda biri şöyle yazmıştı:

> “At konuşmaz ama anlatır; dil konuşur ama bazen anlatamaz.”

Ne kadar doğru.

Çünkü bazen kelimeler çok, ama anlam eksiktir.

Belki de gerçek ustalık, atı değil, kendini hizaya getirmektir.

---

7. Son Söz: Binici mi Olacağız, Yaya mı Kalacağız?

Muharrem Ergin’in “Dil at gibidir” sözünü bugüne taşırsak, şu soruyu sormadan edemeyiz:

Bu hız çağında, hâlâ dilin dizginlerini tutabiliyor muyuz, yoksa sadece onun peşinden mi koşuyoruz?

Belki dilin bizi taşıdığı yer, sadece anlam değil, aynı zamanda aidiyet.

Bir cümlede birbirimizi bulduğumuzda, bir kelimede gülümsediğimizde, işte o zaman dilin atına en doğru biçimde biniyoruz.

Ve forumun en bilge üyesi “Derya_Dengeli” şu kapanışı yapmıştı:

> “Dil, ata benzer ama unutma: Atın da kalbi vardır. Ona nasıl konuştuğun, nereye gideceğini belirler.”

Belki de mesele tam olarak bu:

Dil bir at, evet.

Ama kalbini kazanmadan ona hükmedemezsin.