Bakan Özer’den epey net yüz yüze eğitim açıklaması: Okulların kapanmasıyla ilgili hiç bir durum kelam konusu değil
Özer, MEB’in 2022 yılı bütçesinin TBMM Plan Bütçe Kurulu’ndaki görüşmelerinde milletvekillerinin sorularını yanıtladı.
Son 20 yılda eğitimdeki büyümenin gereğince takdir edilmediğini düşündüğünü belirten Özer, ortaöğretim düzeyindeki okullaşma oranının 2002’den bu yana yüzde 44’ten yüzde 88’e yükseldiğini söylemiş oldu.
Özer, eğitimde kitleselleşme yaşandığı vakit yalnızca okullaşma oranının artmadığını, beraberinde öğretmen başına düşen öğrenci sayısının da azaldığını söz ederek, “elbet değerlendirmeler yapılırken vakitte nasıl ilerlediğinize, ne kadar iyileştirmeler yapıldığına vurguda bulunmanız gerektiği üzere eksikliklere de vurguda bulunmanız gerekiyor. Fakat yalnızca eksikliklere vurgu yapmamızın bu vakitte yapılan önemli yatırımların, eğitimde kitleselleşmenin hakkını yemeye karşılık geldiğini düşünüyorum.” diye konuştu.
2002’de yüzde 14 olan yükseköğretimdeki okullaşma oranının bugün yüzde 44’e çıktığına işaret eden Özer, “Eğer şu anda berbat olarak değerlendirdiğimiz, kalitesiyle ilgili sıkıntıları olduğunu var iseydığımız üniversiteler olmasaydı net okullaşma oranının yüzde 44’e çıkması mümkün değildi.” dedi.
“OECD’de öğretmen başına düşen öğrenci sayısını yakalama durumuna geldik”
Mahmut Özer, kalitenin daima uygunlaştırma kültürüyle ilgili bir müddetç olduğunu lisana getirerek Türkiye’nin birinci kez OECD ortalamalarında öğretmen başına düşen öğrenci sayısını yakalama durumuna geldiğini söylemiş oldu.
Milletlerarası göstergelerde bile mutabakat sağlayamadıklarını tabir eden Özer, “Çok hayretler içerisindeyim. TIMSS’te, PISA’daki iyileştirmeleri takdir etmekten niye aciziz anlayabilmiş değilim. Güya 2002’dilk evvel TIMSS’te zirvedeydik de daha sonra da son 20 yılda düşmeye başladık. Hayır, bu biçimde bir şey yok. Türkiye 1999’dan beri 4. ve 8. sınıftaki matematik ve fen okuryazarlığında puanlarını daima artırmıştır ve 2019 TIMSS neticelerinda TIMSS’e katılan ülkelerin içerisinde sıralamasını yükselttiği üzere, birinci defa 500 ortalamasının üzerine çıkmıştır. PISA da tıpkı biçimde.” bilgisini paylaştı.
Okul öncesi eğitime yönelik çalışmalar
Özer, MEB’in 2022 bütçe teklifinde tartı verilecek hususların fazlaca net biçimde paylaşıldığını vurgulayarak, “Şu anda Türkiye’nin eğitim sistemindeki en kritik kök sorunu, okullar ortası muvaffakiyet farkıdır. Bunu inkar etmiyoruz. PISA’da ortaya çıkan okullar ortası muvaffakiyet farkının kaynağı liselerde değil, okul evvelden başlayan bir farktır.” değerlendirmesini yaptı.
Okul öncesi eğitime erişimin ilkokuldaki hazır bulunuşluğu ve farklılığı direkt etkileyen en kıymetli parametre olduğunun altını çizen Özer, eğitimde fırsat eşitliğini artırmayla ilgili birinci yük verecekleri çalışmanın okul öncesi eğitime erişim olduğunu bildirdi.
Özer, yüzde 14 seviyesinde olan 3 yaş kümesindeki okullaşma oranını yüzde 50’ye, yüzde 35 olan 4 yaş kümesindeki okullaşma oranını yüzde 70’e ve yüzde 78 olan 5 yaşındaki okullaşma oranını yüzde 100’e çıkartmak istediklerini anlatarak şu biçimde devam etti:
“Ama şunu hiç bir vakit tabir etmedim ben, ‘Milli Eğitim Bakanlığı olarak 5 yaşı mecburî yapacağız diye hiç bir tabirim olmadı. Biliyorsunuz Meclisin takdirindedir yasa çıkartmak. Meclis takdir eder, çıkartır, biz bununla ilgili gerekli her türlü hazırlığı yaparız. Biraz evvel birtakım vekillerimiz bunların retorik olduğunu, somut adımların nasıl atılıp atılmayacağıyla ilgili örneklerden bahsetti. Ben konuşmamda bahsettim. İkinci periyoda 5 bin ana sınıfını yetiştireceğiz ve 5 yaşlarındaki yüzde 78 olan okullaşma oranını yüzde 85’e çıkartacağız. 2022 yılının sonunda 3 bin anaokulunu 40 bin de ana sınıfını yapabilecek durumdayız. 2022 bütçesinin tamamını buna bakılırsa şekillendirdik. Bununla ilgili hiç bir meselemiz bulunmamaktadır.”
“Okullar ortası imkan farklılıklarını azaltmaya çalışacağız”
Okullar ortası imkan farklılıklarını azaltmaya çalışacaklarını belirten Özer, bu kapsamda tüm okullara kütüphane yapılacağını, laboratuvarların altyapısını eşitleyeceklerini ve spor tesisleriyle ilgili önemli bir farklılık oluşturacaklarını kaydetti.
Özer, eğitim sisteminin performansını belirleyen en değerli insan kaynağının öğretmenlerin olduğunun altını çizerek, tüm öğretmenlere mesleksel gelişim, şahsi gelişim ve liderlik eğitimiyle ilgili her türlü takviyesi vereceklerini söylemiş oldu.
Mesleksel eğitimin bir ülkenin ekonomik kalkınmasındaki en kıymetli kritik eğitimlerden biri olduğunu belirten Özer şöyleki konuştu:
“Mesleki eğitimin güçlenmesi, birilerinin yükseköğretime erişimini kolaylaştırmak için kullanılması gereken bir enstrüman değildir. Üniversite girişinde yığılmayı önlemek, birtakım Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını göndermek için yapılması gereken bir rehberlik idaresi de değildir. Mesleksel eğitimin tam bilakis kaliteli, öğrencilerin gitmek için bir sürü münasebetleri olması gereken ve iş gücü piyasasında da karşılığı olan, istihdam edilebilirlikleriyle de ilgili önemli somut göstergelerin olduğu bir eğitim olması gerekir.
Mesleksel eğitimi artık biz işverenlerimizle bir arada dizayn ediyoruz. Patronlarımız mesleksel eğitim mezunlarını beklemiyor, mezun olmasını beklemiyor. Patronlarla birlikte başlangıçta müfredatın güncellenmesinden işletmelerde marifet eğitimlerine, öğretmenlerimizin mesleksel gelişim ve iş başı eğitimlerinden başarılı öğrencilere burs verilmeye ve istihdamda önceliğe kadar tüm süreçleri artık patron, iş gücü piyasasının kuvvetli temsilcileriyle bir arada yapıyoruz.”
Ulusal Eğitim Bakanı Özer, geçmişte yapılan katsayı uygulamasının, tüm dünyada problemli olan mesleksel eğitimi fazlaca daha kronik hale getirdiğini tabir ederek AK Parti iktidarlarının 2011’den itibaren mesleksel eğitimi ve imam hatipleri güçlendirmek, halkın taleplerine arz üretebilmek için bu alana fazlaca önemli yatırımlar yaptığını hatırlattı.
“Yüz yüze eğitimin devam edebilmesi için önemli çalışma yaptık”
Yüz yüze eğitimin devam edebilmesi için iki aydan beri önemli çalışma yaptıklarını anlatan Özer şu biçimde devam etti:
“850 bin dersliğimiz var. 850 bin derslikten bugün prestijiyle yalnızca 1496 tane sınıf kapalı. Yani binde 2, yüzde 1’in epeyce oldukça altında. Vakit zaman basında, kamuoyunda olaylarla, okullarla ilgili farklı spekülasyonlar oluyor. Sahiden bizler okullarla, eğitimlerle ilgili hayli rahat konuşan bir toplumuz. Yani bir akademisyen okulların açılıp kapanmasıyla ilgili bir görüş serdettiği vakit hangi kitleleri etkilediğini ve bunun sahiden rasyonel bir siyaset olup olmadığını düşünmeden epey rahat bir biçimde konuşabiliyor lakin birebir refleksi AVM’ler, oteller için bakılırsamiyoruz. Okulların kapanmasıyla ilgili hiç bir durum kelam konusu değildir ve velilere mümkün olduğu kadar Ulusal Eğitim Bakanlığından yapılacak açıklamaları dikkate almalarını bilhassa tavsiye ediyorum.
Konuşmalarda yüklü olarak kalabalık sınıflarla ilgili fazlaca atıf yapıldı. Bizim 850 bin dersliğimiz var. Bunun yüzde 56’sındaki öğrenci sayısı 25’in altında. Yani bizim 476 bin 850 sınıfımızda öğrenci 25’in altında. 26-30 içinde yüzde 18, 31-35 içinde yüzde 16. olağan olarak kim isteyebilir ki bir sınıfta kalabalık öğrenci olsun. Hiç kimse istemez. Bu kadar okul yapılan, dersliklerin bu kadar artırıldığı bir periyotta okul yapmayla ilgili bir badire olabilir mi? Biraz evvel sayın vekillerimizden biri Esenyurt ile ilgili örnek verdi. Esenyurt’ta arazi yok. Esenyurt’ta daha yeni geçen hafta 68 dönümlük arazi bulduk ve 73 okul yapacağız. Esenyurt’taki tüm okul sorunlarını de bu türlü çözmüş olacağız.”
MEB’in okulları sarsıntıya karşı güçlendirme ve yıkımla ilgili çalışmalarına değinen Özer şu değerlendirmeyi yaptı:
“İzmir’i bir ayda kurtardık. Şayet 50 okulu yıkmamış olsaydık orada önemli ıstırap yaşanmış olacaktı. Zelzeleden 1-2 ay evvel bu okullar yıkıldı. Arkadaşlarımız gece gündüz Etraf ve Şehircilik Bakanlığı ile koordineli bir biçimde o güçlendirmeleri ve yıkım çalışmalarını süratli biçimde yapmak için çalışıyorlar. Kaynakla ilgili hiç bir sorunumuz yok. Yalnızca proje ve vizyonlarında sorunlar oluyor, gecikmeler oluyor. Ondan dolayı da güçlendirme ve yıkım çalışmalarının yapıldığı okullardaki öğrenciler muhakkak okullarda kümeleniyor. Bu okullarda Kovid-19 salgınındaki eğitim sürecinde her türlü kolaylığı gösterdik. Ders müddetlerini azalttık, ikili eğitime geçme, seyreltilmiş eğitimler ile ilgili imkanlar verdik. İnşallah kısa müddet içerisinde bu süreci tamamlayıp tüm okullarımızın nasıl Kovid-19 sürecinde en inançlı yerse, fizikî olarak da sarsıntıya en güçlü yerler olduğunu MEB olarak yapmak durumundayız ve süratli bir biçimde inşallah bunları sağlayacağız. “
Bu süreçte gecikme sorunu olmadığının altını çizen Özer, “Gecikme yok, yalnızca süreçler vakit alıyor. Okullarla ilgili bir anda fazlaca sayıda güçlendirme çalışmasının uygulandığını düşünün.” tabirini kullandı.
Milletvekillerinin boş geçen derslerle ilgili atıf yaptığını aktaran Özer, “Boş geçen bir dersimiz yok. Eğitim sistemimizdeki 850 bin dersliğimizin tamamında olağan takımlı, kontratlı yahut fiyatlı öğretmen vardır. ötürüsıyla boş geçen hiç bir dersimiz, sınıfımız yoktur.” dedi.
Özer, 3 Aralık’ta 750 engelli öğretmenin atamasının yapılacağını söylemiş oldu.
Kimi milletvekillerinin KPSS’de birinci olduğu biçimde atanamayan öğretmenlerle ilgili konuştuğunu da lisana getiren Özer, “İlk kere 15 bin öğretmenin atamasında KPSS’deki tüm alanlarda öğretmen istihdamına gittik. Genelde 80 civarında öğretmen alınırken birinci kere 110 tane alanda öğretmen alımına gittik. ötürüsıyla 15 bin öğretmen alımından daha sonra ‘KPSS’de birinci oldum lakin atanamadım’ diye hiç bir şey duymayacaksınız zira en az 3 adedini her alanda kesinlikle almış olacağız.” tabirini kullandı.
57 bin 108 okulda 71 bin takımlı paklık bakılırsavlisi bulunduğunu kaydeden Özer, bu süreçte 42 bin paklık elemanı aldıklarını anlattı. Bu sayının geçen seneye nazaran düşük olduğunu söyleyen Özer, “Ama temizlikle ilgili her türlü takviyemizi okullarımıza gönderdik. İkinci periyoda paklık elemanı destek yapılması gerektiği ile ilgili sayın bakanımızla (Çalışma ve Toplumsal Güvenlik Bakanı) mutabık kaldık. Onun muştusunu de buradan vermek isterim. İkinci periyoda 10 bin daha TYP’den paklık elemanımızı okullarımıza inşallah kavuşturacağız.” bilgisini verdi.
Özer, Bakanlıktaki bayan sayısını bakan yardımcılığından genel müdür sayısına, daire liderlerine, vilayet ve ilçe ulusal eğitim müdürlerine kadar mümkün olduğunca yaygınlaştırmak için çabaladıklarını belirtti.
Mesleksel Eğitimde 1000 Okul Projesi kapsamında bir sene ortasında okullara 1 milyar liralık kaynak transferi yapıldığını aktaran Özer, proje ile eğitimde fırsat eşitliğini artırmayı amaçladıklarını vurguladı.
Yeni atanacak öğretmenlerle ilgili yeni uygulama
Bakan Özer, yeni ataması yapılacak öğretmenlerle ilgili yeni bir çalışmaya ait bilgiler de verdi. Özer, “Yeni aldığımız öğretmenleri direkt okullara öğretmen olarak başlatmaktan çok 3 aylık bir eğitim programından geçirme ile ilgili yeni bir çalışmamız var.” dedi.
Bu çalışmanın eski Ulusal Eğitim Bakanı Nabi Avcı devrinde yapılan uygulamayla irtibatlı olduğunu lisana getiren Özer, yakında bu mevzuyu kamuoyu ile paylaşacaklarını söylemiş oldu.
Ek ödenek gönderilmeyen okullarla ilgili bir tabir üzerine Özer, gerekli ödeneği tüm vilayetlere gönderdiklerini belirterek, “Eğer bir yerden okulda, maske, dezenfektan yahut paklık materyali ile ilgili para toplandığı ile ilgili bir şey var ise lütfen bize haber verin. Zira her okulun gereksinimi ile ilgili kaynağı okullara ulaştırdık.” diye konuştu.
Sayıştay kontrol raporları
Sayıştay bulguları ile ilgili değerlendirmeler üzerine Özer, “Tüm savlarla ilgili olarak, Teftiş Konseyini ve iç kontrol ünitesini bulgulardan daha sonra devreye soktuk. Hatta bu süreç güya ben devr-i sabık yaratıyormuşum üzere kamuoyunda algılamalar oldu.” sözünü kullandı.
Sayıştay bulguları var ise bununla ilgili Bakanlığın süreç tesis ettiğini, incelemenin akabinde gereğini yaptığını belirten Özer, kelamlarını şöyleki sürdürdü:
“Bu çerçevede Sayıştay 2020 Kontrol Raporu kapsamında Hayat Uzunluğu Öğrenme Genel Müdürlüğünce gerçekleştirilen hızlandırılmış eğitim programı kırtasiye setleri ve halk eğitim merkezleri paklık materyalleri ihaleleriyle ilgili olarak yetkililer hakkında Bakanlık maarif müfettişlerince yürütülen inceleme, soruşturma kararında sorumluluğu tespit edilen işçi hakkında disiplin, mali ve idari istikametten teklifler getirilmiş, mevzunun isimli istikametten kıymetlendirilmesi gayesiyle da Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına kabahat duyurusunda bulunulmuştur.
Öte yandan 18 Temmuz 2020 tarihindeki ve 31189 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Ulusal Eğitim Bakanlığı İşçisinin nazaranvde Yükselme, Unvan Değişikliği ve Yer Değiştirme Suretiyle Atanması Hakkında Yönetmeliği’nin 23’üncü hususu bir daha düzenlendi ve bu düzenlemeden daha sonra ilçe ulusal eğitim müdürlüğü takımına yapılan atamalar düzenleme kapsamında yapıldı.”
Gaziantep’te makul bölgelerde eğitim yatırımlarıyla ilgili önemli badirelerin bulunduğunu söyleyen Özer, “1 milyarın üzerinde bir takviye veriyoruz. İnşallah önümüzdeki birkaç yıl içerisinde vilayette eğitim yatırımıyla ilgili hiç bir sorun kalmayacak.” dedi.
“MEB’i dernekler ve vakıflar yönetmiyor, biz yönetiyoruz”
Mahmut Özer, Bakanlığın vakıf ve derneklerle yaptığı iş birlikleri konusundaki tenkitlere şöyleki karşılık verdi:
“MEB’i dernekler ve vakıflar yönetmiyor, MEB’i biz yönetiyoruz. Ulusal Eğitim Bakanlığı, sivil toplum örgütleri ile belirli odak noktalarında iş birliği yapabilir, devleti ile milleti ile sorunu olmayan her türlü STK ile iş birliğine açığız. Biz fakat yeni yaklaşımımızda odak noktasını belirleyerek iş birliğine gideceğiz. Bakan yardımcım, o bahisle ilgili çalışmalarını devam ettiriyor. Genel çerçeve içerisinde bir iş birliği değil, 4 tane önceliğimiz ortasında eğitimde fırsat eşitliğini artırma, okul öncesi eğitime erişim, mesleksel eğitimin güçlendirilmesi, öğretmen eğitimi, okullar içindeki imkan farklılıklarının azaltılması ile ilgili noktalarda iş birliği yapacağız. Onun dışında mümkün olduğu kadar iş birliğini kısıtlayacağız.”
ondan sonrasında Ulusal Eğitim Bakanlığı, YÖK, ÖSYM, Yükseköğretim Kalite Şurası ve 127 üniversitenin 2022 bütçeleri kabul edildi.
Özer, MEB’in 2022 yılı bütçesinin TBMM Plan Bütçe Kurulu’ndaki görüşmelerinde milletvekillerinin sorularını yanıtladı.
Son 20 yılda eğitimdeki büyümenin gereğince takdir edilmediğini düşündüğünü belirten Özer, ortaöğretim düzeyindeki okullaşma oranının 2002’den bu yana yüzde 44’ten yüzde 88’e yükseldiğini söylemiş oldu.
Özer, eğitimde kitleselleşme yaşandığı vakit yalnızca okullaşma oranının artmadığını, beraberinde öğretmen başına düşen öğrenci sayısının da azaldığını söz ederek, “elbet değerlendirmeler yapılırken vakitte nasıl ilerlediğinize, ne kadar iyileştirmeler yapıldığına vurguda bulunmanız gerektiği üzere eksikliklere de vurguda bulunmanız gerekiyor. Fakat yalnızca eksikliklere vurgu yapmamızın bu vakitte yapılan önemli yatırımların, eğitimde kitleselleşmenin hakkını yemeye karşılık geldiğini düşünüyorum.” diye konuştu.
2002’de yüzde 14 olan yükseköğretimdeki okullaşma oranının bugün yüzde 44’e çıktığına işaret eden Özer, “Eğer şu anda berbat olarak değerlendirdiğimiz, kalitesiyle ilgili sıkıntıları olduğunu var iseydığımız üniversiteler olmasaydı net okullaşma oranının yüzde 44’e çıkması mümkün değildi.” dedi.
“OECD’de öğretmen başına düşen öğrenci sayısını yakalama durumuna geldik”
Mahmut Özer, kalitenin daima uygunlaştırma kültürüyle ilgili bir müddetç olduğunu lisana getirerek Türkiye’nin birinci kez OECD ortalamalarında öğretmen başına düşen öğrenci sayısını yakalama durumuna geldiğini söylemiş oldu.
Milletlerarası göstergelerde bile mutabakat sağlayamadıklarını tabir eden Özer, “Çok hayretler içerisindeyim. TIMSS’te, PISA’daki iyileştirmeleri takdir etmekten niye aciziz anlayabilmiş değilim. Güya 2002’dilk evvel TIMSS’te zirvedeydik de daha sonra da son 20 yılda düşmeye başladık. Hayır, bu biçimde bir şey yok. Türkiye 1999’dan beri 4. ve 8. sınıftaki matematik ve fen okuryazarlığında puanlarını daima artırmıştır ve 2019 TIMSS neticelerinda TIMSS’e katılan ülkelerin içerisinde sıralamasını yükselttiği üzere, birinci defa 500 ortalamasının üzerine çıkmıştır. PISA da tıpkı biçimde.” bilgisini paylaştı.
Okul öncesi eğitime yönelik çalışmalar
Özer, MEB’in 2022 bütçe teklifinde tartı verilecek hususların fazlaca net biçimde paylaşıldığını vurgulayarak, “Şu anda Türkiye’nin eğitim sistemindeki en kritik kök sorunu, okullar ortası muvaffakiyet farkıdır. Bunu inkar etmiyoruz. PISA’da ortaya çıkan okullar ortası muvaffakiyet farkının kaynağı liselerde değil, okul evvelden başlayan bir farktır.” değerlendirmesini yaptı.
Okul öncesi eğitime erişimin ilkokuldaki hazır bulunuşluğu ve farklılığı direkt etkileyen en kıymetli parametre olduğunun altını çizen Özer, eğitimde fırsat eşitliğini artırmayla ilgili birinci yük verecekleri çalışmanın okul öncesi eğitime erişim olduğunu bildirdi.
Özer, yüzde 14 seviyesinde olan 3 yaş kümesindeki okullaşma oranını yüzde 50’ye, yüzde 35 olan 4 yaş kümesindeki okullaşma oranını yüzde 70’e ve yüzde 78 olan 5 yaşındaki okullaşma oranını yüzde 100’e çıkartmak istediklerini anlatarak şu biçimde devam etti:
“Ama şunu hiç bir vakit tabir etmedim ben, ‘Milli Eğitim Bakanlığı olarak 5 yaşı mecburî yapacağız diye hiç bir tabirim olmadı. Biliyorsunuz Meclisin takdirindedir yasa çıkartmak. Meclis takdir eder, çıkartır, biz bununla ilgili gerekli her türlü hazırlığı yaparız. Biraz evvel birtakım vekillerimiz bunların retorik olduğunu, somut adımların nasıl atılıp atılmayacağıyla ilgili örneklerden bahsetti. Ben konuşmamda bahsettim. İkinci periyoda 5 bin ana sınıfını yetiştireceğiz ve 5 yaşlarındaki yüzde 78 olan okullaşma oranını yüzde 85’e çıkartacağız. 2022 yılının sonunda 3 bin anaokulunu 40 bin de ana sınıfını yapabilecek durumdayız. 2022 bütçesinin tamamını buna bakılırsa şekillendirdik. Bununla ilgili hiç bir meselemiz bulunmamaktadır.”
“Okullar ortası imkan farklılıklarını azaltmaya çalışacağız”
Okullar ortası imkan farklılıklarını azaltmaya çalışacaklarını belirten Özer, bu kapsamda tüm okullara kütüphane yapılacağını, laboratuvarların altyapısını eşitleyeceklerini ve spor tesisleriyle ilgili önemli bir farklılık oluşturacaklarını kaydetti.
Özer, eğitim sisteminin performansını belirleyen en değerli insan kaynağının öğretmenlerin olduğunun altını çizerek, tüm öğretmenlere mesleksel gelişim, şahsi gelişim ve liderlik eğitimiyle ilgili her türlü takviyesi vereceklerini söylemiş oldu.
Mesleksel eğitimin bir ülkenin ekonomik kalkınmasındaki en kıymetli kritik eğitimlerden biri olduğunu belirten Özer şöyleki konuştu:
“Mesleki eğitimin güçlenmesi, birilerinin yükseköğretime erişimini kolaylaştırmak için kullanılması gereken bir enstrüman değildir. Üniversite girişinde yığılmayı önlemek, birtakım Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını göndermek için yapılması gereken bir rehberlik idaresi de değildir. Mesleksel eğitimin tam bilakis kaliteli, öğrencilerin gitmek için bir sürü münasebetleri olması gereken ve iş gücü piyasasında da karşılığı olan, istihdam edilebilirlikleriyle de ilgili önemli somut göstergelerin olduğu bir eğitim olması gerekir.
Mesleksel eğitimi artık biz işverenlerimizle bir arada dizayn ediyoruz. Patronlarımız mesleksel eğitim mezunlarını beklemiyor, mezun olmasını beklemiyor. Patronlarla birlikte başlangıçta müfredatın güncellenmesinden işletmelerde marifet eğitimlerine, öğretmenlerimizin mesleksel gelişim ve iş başı eğitimlerinden başarılı öğrencilere burs verilmeye ve istihdamda önceliğe kadar tüm süreçleri artık patron, iş gücü piyasasının kuvvetli temsilcileriyle bir arada yapıyoruz.”
Ulusal Eğitim Bakanı Özer, geçmişte yapılan katsayı uygulamasının, tüm dünyada problemli olan mesleksel eğitimi fazlaca daha kronik hale getirdiğini tabir ederek AK Parti iktidarlarının 2011’den itibaren mesleksel eğitimi ve imam hatipleri güçlendirmek, halkın taleplerine arz üretebilmek için bu alana fazlaca önemli yatırımlar yaptığını hatırlattı.
“Yüz yüze eğitimin devam edebilmesi için önemli çalışma yaptık”
Yüz yüze eğitimin devam edebilmesi için iki aydan beri önemli çalışma yaptıklarını anlatan Özer şu biçimde devam etti:
“850 bin dersliğimiz var. 850 bin derslikten bugün prestijiyle yalnızca 1496 tane sınıf kapalı. Yani binde 2, yüzde 1’in epeyce oldukça altında. Vakit zaman basında, kamuoyunda olaylarla, okullarla ilgili farklı spekülasyonlar oluyor. Sahiden bizler okullarla, eğitimlerle ilgili hayli rahat konuşan bir toplumuz. Yani bir akademisyen okulların açılıp kapanmasıyla ilgili bir görüş serdettiği vakit hangi kitleleri etkilediğini ve bunun sahiden rasyonel bir siyaset olup olmadığını düşünmeden epey rahat bir biçimde konuşabiliyor lakin birebir refleksi AVM’ler, oteller için bakılırsamiyoruz. Okulların kapanmasıyla ilgili hiç bir durum kelam konusu değildir ve velilere mümkün olduğu kadar Ulusal Eğitim Bakanlığından yapılacak açıklamaları dikkate almalarını bilhassa tavsiye ediyorum.
Konuşmalarda yüklü olarak kalabalık sınıflarla ilgili fazlaca atıf yapıldı. Bizim 850 bin dersliğimiz var. Bunun yüzde 56’sındaki öğrenci sayısı 25’in altında. Yani bizim 476 bin 850 sınıfımızda öğrenci 25’in altında. 26-30 içinde yüzde 18, 31-35 içinde yüzde 16. olağan olarak kim isteyebilir ki bir sınıfta kalabalık öğrenci olsun. Hiç kimse istemez. Bu kadar okul yapılan, dersliklerin bu kadar artırıldığı bir periyotta okul yapmayla ilgili bir badire olabilir mi? Biraz evvel sayın vekillerimizden biri Esenyurt ile ilgili örnek verdi. Esenyurt’ta arazi yok. Esenyurt’ta daha yeni geçen hafta 68 dönümlük arazi bulduk ve 73 okul yapacağız. Esenyurt’taki tüm okul sorunlarını de bu türlü çözmüş olacağız.”
MEB’in okulları sarsıntıya karşı güçlendirme ve yıkımla ilgili çalışmalarına değinen Özer şu değerlendirmeyi yaptı:
“İzmir’i bir ayda kurtardık. Şayet 50 okulu yıkmamış olsaydık orada önemli ıstırap yaşanmış olacaktı. Zelzeleden 1-2 ay evvel bu okullar yıkıldı. Arkadaşlarımız gece gündüz Etraf ve Şehircilik Bakanlığı ile koordineli bir biçimde o güçlendirmeleri ve yıkım çalışmalarını süratli biçimde yapmak için çalışıyorlar. Kaynakla ilgili hiç bir sorunumuz yok. Yalnızca proje ve vizyonlarında sorunlar oluyor, gecikmeler oluyor. Ondan dolayı da güçlendirme ve yıkım çalışmalarının yapıldığı okullardaki öğrenciler muhakkak okullarda kümeleniyor. Bu okullarda Kovid-19 salgınındaki eğitim sürecinde her türlü kolaylığı gösterdik. Ders müddetlerini azalttık, ikili eğitime geçme, seyreltilmiş eğitimler ile ilgili imkanlar verdik. İnşallah kısa müddet içerisinde bu süreci tamamlayıp tüm okullarımızın nasıl Kovid-19 sürecinde en inançlı yerse, fizikî olarak da sarsıntıya en güçlü yerler olduğunu MEB olarak yapmak durumundayız ve süratli bir biçimde inşallah bunları sağlayacağız. “
Bu süreçte gecikme sorunu olmadığının altını çizen Özer, “Gecikme yok, yalnızca süreçler vakit alıyor. Okullarla ilgili bir anda fazlaca sayıda güçlendirme çalışmasının uygulandığını düşünün.” tabirini kullandı.
Milletvekillerinin boş geçen derslerle ilgili atıf yaptığını aktaran Özer, “Boş geçen bir dersimiz yok. Eğitim sistemimizdeki 850 bin dersliğimizin tamamında olağan takımlı, kontratlı yahut fiyatlı öğretmen vardır. ötürüsıyla boş geçen hiç bir dersimiz, sınıfımız yoktur.” dedi.
Özer, 3 Aralık’ta 750 engelli öğretmenin atamasının yapılacağını söylemiş oldu.
Kimi milletvekillerinin KPSS’de birinci olduğu biçimde atanamayan öğretmenlerle ilgili konuştuğunu da lisana getiren Özer, “İlk kere 15 bin öğretmenin atamasında KPSS’deki tüm alanlarda öğretmen istihdamına gittik. Genelde 80 civarında öğretmen alınırken birinci kere 110 tane alanda öğretmen alımına gittik. ötürüsıyla 15 bin öğretmen alımından daha sonra ‘KPSS’de birinci oldum lakin atanamadım’ diye hiç bir şey duymayacaksınız zira en az 3 adedini her alanda kesinlikle almış olacağız.” tabirini kullandı.
57 bin 108 okulda 71 bin takımlı paklık bakılırsavlisi bulunduğunu kaydeden Özer, bu süreçte 42 bin paklık elemanı aldıklarını anlattı. Bu sayının geçen seneye nazaran düşük olduğunu söyleyen Özer, “Ama temizlikle ilgili her türlü takviyemizi okullarımıza gönderdik. İkinci periyoda paklık elemanı destek yapılması gerektiği ile ilgili sayın bakanımızla (Çalışma ve Toplumsal Güvenlik Bakanı) mutabık kaldık. Onun muştusunu de buradan vermek isterim. İkinci periyoda 10 bin daha TYP’den paklık elemanımızı okullarımıza inşallah kavuşturacağız.” bilgisini verdi.
Özer, Bakanlıktaki bayan sayısını bakan yardımcılığından genel müdür sayısına, daire liderlerine, vilayet ve ilçe ulusal eğitim müdürlerine kadar mümkün olduğunca yaygınlaştırmak için çabaladıklarını belirtti.
Mesleksel Eğitimde 1000 Okul Projesi kapsamında bir sene ortasında okullara 1 milyar liralık kaynak transferi yapıldığını aktaran Özer, proje ile eğitimde fırsat eşitliğini artırmayı amaçladıklarını vurguladı.
Yeni atanacak öğretmenlerle ilgili yeni uygulama
Bakan Özer, yeni ataması yapılacak öğretmenlerle ilgili yeni bir çalışmaya ait bilgiler de verdi. Özer, “Yeni aldığımız öğretmenleri direkt okullara öğretmen olarak başlatmaktan çok 3 aylık bir eğitim programından geçirme ile ilgili yeni bir çalışmamız var.” dedi.
Bu çalışmanın eski Ulusal Eğitim Bakanı Nabi Avcı devrinde yapılan uygulamayla irtibatlı olduğunu lisana getiren Özer, yakında bu mevzuyu kamuoyu ile paylaşacaklarını söylemiş oldu.
Ek ödenek gönderilmeyen okullarla ilgili bir tabir üzerine Özer, gerekli ödeneği tüm vilayetlere gönderdiklerini belirterek, “Eğer bir yerden okulda, maske, dezenfektan yahut paklık materyali ile ilgili para toplandığı ile ilgili bir şey var ise lütfen bize haber verin. Zira her okulun gereksinimi ile ilgili kaynağı okullara ulaştırdık.” diye konuştu.
Sayıştay kontrol raporları
Sayıştay bulguları ile ilgili değerlendirmeler üzerine Özer, “Tüm savlarla ilgili olarak, Teftiş Konseyini ve iç kontrol ünitesini bulgulardan daha sonra devreye soktuk. Hatta bu süreç güya ben devr-i sabık yaratıyormuşum üzere kamuoyunda algılamalar oldu.” sözünü kullandı.
Sayıştay bulguları var ise bununla ilgili Bakanlığın süreç tesis ettiğini, incelemenin akabinde gereğini yaptığını belirten Özer, kelamlarını şöyleki sürdürdü:
“Bu çerçevede Sayıştay 2020 Kontrol Raporu kapsamında Hayat Uzunluğu Öğrenme Genel Müdürlüğünce gerçekleştirilen hızlandırılmış eğitim programı kırtasiye setleri ve halk eğitim merkezleri paklık materyalleri ihaleleriyle ilgili olarak yetkililer hakkında Bakanlık maarif müfettişlerince yürütülen inceleme, soruşturma kararında sorumluluğu tespit edilen işçi hakkında disiplin, mali ve idari istikametten teklifler getirilmiş, mevzunun isimli istikametten kıymetlendirilmesi gayesiyle da Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına kabahat duyurusunda bulunulmuştur.
Öte yandan 18 Temmuz 2020 tarihindeki ve 31189 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Ulusal Eğitim Bakanlığı İşçisinin nazaranvde Yükselme, Unvan Değişikliği ve Yer Değiştirme Suretiyle Atanması Hakkında Yönetmeliği’nin 23’üncü hususu bir daha düzenlendi ve bu düzenlemeden daha sonra ilçe ulusal eğitim müdürlüğü takımına yapılan atamalar düzenleme kapsamında yapıldı.”
Gaziantep’te makul bölgelerde eğitim yatırımlarıyla ilgili önemli badirelerin bulunduğunu söyleyen Özer, “1 milyarın üzerinde bir takviye veriyoruz. İnşallah önümüzdeki birkaç yıl içerisinde vilayette eğitim yatırımıyla ilgili hiç bir sorun kalmayacak.” dedi.
“MEB’i dernekler ve vakıflar yönetmiyor, biz yönetiyoruz”
Mahmut Özer, Bakanlığın vakıf ve derneklerle yaptığı iş birlikleri konusundaki tenkitlere şöyleki karşılık verdi:
“MEB’i dernekler ve vakıflar yönetmiyor, MEB’i biz yönetiyoruz. Ulusal Eğitim Bakanlığı, sivil toplum örgütleri ile belirli odak noktalarında iş birliği yapabilir, devleti ile milleti ile sorunu olmayan her türlü STK ile iş birliğine açığız. Biz fakat yeni yaklaşımımızda odak noktasını belirleyerek iş birliğine gideceğiz. Bakan yardımcım, o bahisle ilgili çalışmalarını devam ettiriyor. Genel çerçeve içerisinde bir iş birliği değil, 4 tane önceliğimiz ortasında eğitimde fırsat eşitliğini artırma, okul öncesi eğitime erişim, mesleksel eğitimin güçlendirilmesi, öğretmen eğitimi, okullar içindeki imkan farklılıklarının azaltılması ile ilgili noktalarda iş birliği yapacağız. Onun dışında mümkün olduğu kadar iş birliğini kısıtlayacağız.”
ondan sonrasında Ulusal Eğitim Bakanlığı, YÖK, ÖSYM, Yükseköğretim Kalite Şurası ve 127 üniversitenin 2022 bütçeleri kabul edildi.